Yunanistan ve Türkiye, coğrafi yakınlıkları ve uzun tarihsel etkileşimleri sayesinde birbirine benzer birçok kültürel özelliği paylaşmaktadır. Akdeniz havzasının iki kıyısında yer alan bu iki ülke, yüzyıllar boyunca birbirini etkileyerek ortak bir kültürel miras oluşturmuştur.
Aşağıdaki resim yıllar öncesi, yurtdışına, Midilli’ye yaptığım bir gezide karşıma çıkmış, hemen dikkatimi çekmiş idi
Bir an şaşırmış, “acaba ben yurtdışına çıkamamış mıydım?” diye düşünmüştüm. Neyseki resimdeki yunanca ifadeler, yurtdışında olduğumu, durumda bir yanlışlık olmadığını, ispatlayarak beni rahatlatmış idi.
Evet, ben bu resmi daha önce de görmüştüm. Kendi vatanımda girdiğim dükkanlarda, ticarethanelerde sık sık karşıma çıkmış idi.
Görsellerdeki kişileri ve anafikri içeren farklı dillerde yazıları bir kenara koyarsak anafikir tamamen birbirin aynısı idi. Kilometrelerce uzak bir coğrafyada bu kadar benzeş bir resim.
Yalnız Türkçesinde ilave bir yazı daha vardı ki, manzum bir dille, ana fikri sadece görselliğe bırakmamış, sözlü olarak kafaya çivilemekte idi.
“Veresiye veremem, ardın sıra gelemem. Gelirsem de bulamam, bulursam da alamam”
Yurdum insanının kıvrak zekası, durumu izleyicinin yorumuna bırakmamış, tüm çıplaklığıyla ifade etmeyi lüzum görmüş, belli ki.
Politik ve inançsal farklılıkların ortak kültürel değerlerimizi temelde yok edemediği nadir bir durumla karşı karşıya olmanın beni elbette çok memnun ettiğini burada söylemem, yalnış olmaz herhalde.
“Acaba bu kültürler arası hoşgörüden mi, yoksa paranın evrenselliğinden miydi?” diye bir an düşünsem de, durumun hoşluğundan, durumdan zevk çıkarmayı daha evla buldum.
İnanç farklılıklarında bu hoşgörü olabilir miydi? Gördüğüm örnekler bunun pek mümkün olmadığını gösteriyor. Ama buna girmek istemiyorum. Ağzımızın tadı bozulmasın değil mi?
Yoksa şöyle bir fotoğraf da yazının akışına da dahil olabilirdi. Öyle değil mi?
Hoş benzer durum kendi ülkemde de söz konusu, kimsenin hakkını yemeyelim!
Oysa ki her iki mekan da bir dönem ilahi güce ibadetin gerçekleştirildiği mekanlar. Bu nedenle inançlarda “hoşgörü” ifadesinin sadece bir maske olduğu fikri oluştu, bendenizde. Ama sebepsiz değil, vallahi değil!
İnançsal konulara girmeyecem dedim ama ağzımın tadında bir kekrelik oluşmaya başladı.
Tekrar güzelliklere bakalım. Hayat kısa, kuşlar uçuyor!
“Akdeniz ikliminin ve coğrafyasınınbarındırdığı tüm kültürleri etkilediği bu coğrafyada, zeytin ağaçları, bağlar, deniz ürünleri ve sıcak yazlar, hem Yunan hem de Türk mutfağının temelini oluşturur. Akdeniz’in sunduğu doğal güzellikler, her iki toplumun da yaşam tarzını ve sanatını şekillendirmiştir.” diyor yapay zeka.
Sonuç olarak, Yunan ve Türk kültürleri, yüzyıllar boyunca süren etkileşimler sonucunda birbirine benzer birçok özelliği kazanmıştır. Ortak coğrafya, tarih, din, sanat ve yaşam tarzı, bu iki kültürü birbirine bağlayan önemli bağlardır. Politik ve inançsal konuları bir yana bırakırsak, bu benzerlikler, iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlenmesine ve karşılıklı anlayışın artmasına katkı sağlayabilir.
Mümkün mü? İmkansız değil!