Mezopotamya’nın güney ucundaki Lagaş kenti MÖ. 3000’li yıllarda, Kral Luganda döneminde karşı konulamaz bir halk hareketi ile tanışır. Hareketin lideri Urukagina’dır.
Halk çektiklerini ilahlara şu sözler ile anlatıyordu:
- Tanrının sığırları kralın tarlalarını sürmek için kullanılıyor,
- Semiz eşeği ve sığırı tapınak rahipleri sahipleniyor,
- Ürünleri de kendi aralarında pay ediyorlar,
- Rahipler bir fakirin bahçesinden ağaçları kesip meyvelerini alabiliyor,
- Mezara gömülen ölü için rahip kendine bira, ekmek, arpa, elbise, oğlak ve bir yatak istemekten çekinmiyor. Tarihte yaşanan ilk sınıfsal ayaklanmanın baş gösterdiği dönemde Sümer topraklarında halk geçimini zanaatkarlık, ticaret, balıkçılık gibi meslekler ile sağlamaktadır. Gelişmişliğin en önemli göstergesi mühendislik dehası kanallardır. Kanallar vasıtasıyla ekili alanlar genişletiliyor, bataklıklar kurutuluyor, Bereketli Hilal ismine yakışanı yapıp halkına topraktan hasadını sunuyordu.
Tanrının elçisi krala ait arazilerde ekilip biçilenler ve vergiler tapınaklarda pay edilip kayıt altına alınıyordu. Halkın geçim kaynağı hiç düşünülmeden elde edilen gelirin önemli bir kısmı tapınaklara vergi olarak kesiliyordu. Vergilerin oranı zamanla rahiplerin giderleri ve doğal afetlerin oluşması ile tamamen keyfi bir hâl almaya başladı. Toprağın aralıksız kullanımı ve kuraklık da eklenince halk günden güne yoksullaşmaya başladı.
Dini liderlerin önderliğinde nerede ise uçan kuştan vergi alınmaya başlandı. Gördükleri zulüm karşısında Urukagina önderliğinde ayaklanmalar başladı.
Peki Urukagina kimdi?
Devletin üst kademesinde tahıllardan sorumlu memur. Ve Urukagina devlet ve tapınak yönetimini birbirinden ayıran, adil ve eşitlikçi bir yönetim olabileceğini kanıtlamak için yola çıkıp iktidarı devirir.
Urukagina reformunun anahtar kelimesi kayıtlara “amargi” terimi ile geçer. Amargi; Yok pahasına çalıştırılan kölelerin azat edilmesi ile eş anlamlı olup ” özgürlük” kavramının tabletlerde ilk kez kullanıldığı olaya damgasını vurur.
Ayaklanma sonrası sosyal ve kültürel reformlar hızla hayata geçirilir. Hileli tartı ve ölçülerin denetimi sağlanır. Sahipsiz çocukları, gündelikçileri ve dullar koruma altına alır. İcra işlemleri durdurulur, vergi toplayıcılar sıkı bir denetim altına alınır. Halkın arazilerini ve evlerini satmaları hususundaki yürütmelik durdurulur. Vergilerini ödemek için satışa çıkarılan eşek ve arazilerinin satışı durdurulur.
Tapınak rahipleri başta olmak üzere rüşvetçiler ve talancılar devlet yönetiminden el çektirilir. Rahiplerin, tapınak için fakirlerin bahçelerinden odun alması yasaklanır. Ülke rüşvetçilerden, zorbalardan ve en önemlisi din tüccarlarından kısa sürede temizlenir.
Peki bu Pagan kral “ahlâk” lı değil midir?
Geniş bir kitle ahlaksal normların yalnızca “kendi” dini geleneklerinden geldiğini varsayıyor. Oysa ki ahlak,etik ya da erdemler hiç bir dinin ve dünya görüşünün tekelinde değildir. Ya da şöyle söylemem daha doğru olacaktır; bir pagan, herhangi bir dine inanan inançlı kadar ahlaklıdır. Ya da hiç bir dine inanmayan bir birey.
Ahlak kurallarının tek tanrılı dinlerin buluşu olduğuna, diğerlerinin ise “ahlaksız” olduğunu düşünmek abesle iştigaldir.
Söylenenler doğru olsaydı
Bu kadar çok din ve inanan ile
Evren mutluluk bulutları ile kaplı olurdu ki;
İnsanlık dışı kalabilmemiz mümkün olmazdı.