Gılgamış Destanı – Tablet 9

Buradanara Paylaşımları

Gılgamış, arkadaşı Engidu için acı gözyaşları döküp kırlara koşarak dedi:
“Ben ölmeyecek miyim? Ben de Engidu gibi ölmeyecek miyim?
Gönlümü üzüntü kapladı. Bana ölüm korkusu geldi.
Şimdi kırlara koşuyorum.
Ubar- Tutuş’un oğlu Utnapiştim’e gitmek için yol aldım.
İvedilikle oraya gidiyorum.
Dağın geçitlerine gece vardım. Aslanları görüp korkuttum.
Başımı yukarı kaldırıp Ay Tanrısı’na yalvardım.
Bu yalvarışım bütün tanrılara yöneldi:
Korkulu yerde beni sağ bırakın!”
Gılgamış sonunda uykuya daldı ve gördüğü bir düşü onu irkiltip uyandırdı.
Gılgamış şöyle bir düş gördü:
O ayın parlak ışığında yürüyerek bir sürü aslana rasladı.
Bunları görünce yaşamından zevk aldı;
Satırını kaldırıp koluna astı
Ve kemerine takılı kılıcını kınından sıyırıp aslanların arasına daldı.
Bunlardan ikisini öldürüp gerisini dağıttı. (84)
Öldürülen bu iki aslanın yeşim taşından yontularını yaptı.
Yontuları boyadı ve üzerlerine aslanların adlarını kazıdı.
Birisine …, ötekine de … dedi ve her iki yontuyu,
Gece kendisini aslanların tehlikesinden koruması için,
Ay Tanrısı’na armağan etti. (85)
(22 satırlık boşluk… Gılgamış bir dağa geldi.)

Dağın adı Mâşu’dur. (86)
Gılgamış bu Mâşu dağına gelince,
Günü gününe güneşin çıkmasını ve girmesini bekleyen (87),
Başları gökyüzüne kadar yükselen
Ve göğüslerine kadar cehenneme batmış bulunan
İki akrep insanın, bu dağın kapısını beklediklerini gördü.
Bunlar öylesine korku vericiydi ki, korkudan yüzlerine bakılmazdı.
Bunların görünüşü ölümdür.
Bunların korkunç görünümü tüyleri ürpertiyor ve dağları deviriyor.
Bunlar, güneşin dağdan çıkmasını da ve dağa girmesini de bekliyorlar.
Gılgamış, bunları görünce korkudan ve dehşetten gözü karardı
Ve o, aklını başına toplayıp bunların yanına yaklaştı.
Akrep Adam karısına seslendi:
“Buraya, bize gelenin vücudu tanrı etinden midir?”
Akrep Adam’ın karısı ona yanıt verdi:
“Onda üçte iki tanrılık, üçte bir insanlık vardır!”
Akrep Adam, insan yüzlü, tanrıların çocuğuna seslenip şu sözleri söyledi:
“Neden ötürü bu denli uzun yol yürüyüp buraya benim yanıma kadar geldin?
Geçit vermez ırmakları geçtin?
Başına gelenleri bilmeyi pek isterdim.”
(28 satırlık boşluk… Gılgamış yanıt verdi:)

Utnapiştim için, atam olan Utnapiştim’in yolunda!
O, tanrıların arasına girdi
Ve tanrıların toplantısında yaşama kavuştu.
Ondan ölüm ve yaşamı soracağım!”
Akrep Adam ağzını açıp Gılgamış’a dedi:
“Gılgamış, bunu bilecek insan yoktur!
Dağların kapuzuna (88) kimseler girmedi.
Dağların içinde iki kez on iki saat uzaklığında bir boğaz vardır;
İçi koyu karanlıktır. Işık yoktur.
Güneş doğduğu zaman dağın kapısı açılır,
Battığı zaman kapı kapanır.”
(73 satırlık boşluk…. Görünüşe göre Gılgamış Akrep Adam’a yalvarıp
yakararak dağdan geçmek için izin almak gereğini duymuştur.)

Akrep Adam konuşmak için ağzını açıp Gılgamış’a şu sözleri söyledi:
“Yürü Gılgamış, korkma! Sana Mâşu dağlarının yolunu açıyorum.
Dağları ve tepeleri güvenerek aş!
Ayakların seni sağlıkla yurda götürsün!
Dağın kapısı önünde açılsın!”
Gılgamış bunu duyar duymaz, Akrep Adam’ın sözüne uyup,
Şamaş’ın yolunda dağın kapısından içeri ayak bastı.
O, iki kez yedi saat ileri gidince, koyu karanlığa düştü.
Işık görünmedi.
Küçük bir ışık sızıntısı karanlığın arkasında ne olduğunu ona göstermedi.
O, iki kez sekiz saat ileri gidince yorgunluktan soluyordu;
Fakat karanlık koyuydu, ışık yoktu.
O, iki kez dokuz saat ileri gidince, onun alnına kuzey yeli vurdu.
O, iki kez on saat ileri gidince, kapıya yaklaştı…
(Bir satır eksik)
O, iki kez on bir saat ileri gidince, güneş girmeden, o dışarı çıktı. (89)
O, iki kez on iki saat ileri gidince, aydınlık parlıyordu.
O, cins taşlarla dolu bir bahçeye girdi.
Bunların görkemini görünce rahatladı.
Akikten meyveler taşıyan üzüm salkımları (90) dallarda asılıdır.
Görünüş çok hoştu.
Lacivert taşı goncalar taşıyor, meyveler taşıyor;
Görünüşü bir zevktir.
(6′ncı sütunun küçük kalıntıları cins taşlar bahçesini sonuna dek betimliyor.)

tr_TRTurkish
Araç çubuğuna atla