(Bu tabletin ilk dört buçuk sütunu -bütün tablet altı sütundan oluşmaktadır-herhalde kralın ve arkadaşının katran ormanına gidişlerinden söz ediyordu.
Ama, bu sütunlardan ancak kırık bir parça kalmıştır. Bu parça, ikisinin başından her gün geçenleri sık sık betimlemektedir.)
İki kez yirmi saatten sonra hafif bir yemek yediler.
İki kez otuz saatten sonra kendi kendilerini akşam dinlenmesine çektiler.
İki kez elli saati bütün bir günde yürüdüler.
Bir ay üç günlük yolu üç günde kestirdiler.
Akşam dinlenmesine bir kuyu kazdılar. (50)
(Burada 200′den çok satır yitmiştir. Geri kalan parçada yineleme vardır.
Bu yinelemeden anlaşıldığına göre, Gılgamış’la Engidu ormanın kapısına
gelmişlerdir. Bir bekçi, Humbaba’nın diktiği kocaman kapıyı beklemektedir.
Gılgamış’la Engidu,
onunla başa çıkıp çıkmayacakları konusunda duraksamış
olmalılar ki, Engidu ona şunları söylüyor:)
“Uruk’ta ne dediğini anımsa!
Uruk’un çocuğu Gılgamış, sen öldürmek için yekin, (51) onun üstüne var!”
Ağzından çıkan sözleri duyar duymaz tam güveni arttı.
(Bundan sonraki belki Gılgamış’ın Engidu’ya söylediği sözlerdir.)
Onun savaşması ve bir de ormana dalıp bizden kaçmaması için
Hemen üstüne vardı. Hiçbir silâh işlemesin diye,
Giyinmek için yedi savaş giysisi hazırladı.
O anda yalnızca birini giydi, geri kalan altı kat giysiyi soyundu.
Bunlar yerde ayaklarının altında kaldı.
Ormanın kapısında duran bekçiyi yakalamak için,
Huysuz, yabanıl bir boğa gibi ileri atıldı.
O, birden bire bağırıp korkuya düştü.
Ormanların bekçisi bağırıp çağırdı!
Çocuğun babasını çağırması gibi, Humbaba’yı çağırdı.
(Buradaki 22 satırlık boşlukta, belki her iki yiğidin bekçiyi zararsız duruma getirmiş olmaları ve Engidu’nun kapıyı nasıl açtığı anlatılmıştır.
Ondan sonrası şöyledir:)
Engidu, konuşmak için ağzını açıp Gılgamış’a dedi:
“Biz ormana inmeyelim. Kapıyı açarken elim tutmaz oldu.”
Gılgamış konuşmak için ağzını açıp Engidu’ya dedi:
“Biz şimdiye dek böyle üzüldük mü? Biz bütün dağları aşarak geldik.
Bununla birlikte hedef karşımızda duruyor.
Benim savaştan anlayan, savaş deneyimi olan arkadaşım,
Giysime dokunursan artık ölümden korkmazsın!
(İki satır çevrilememiştir.)
Elinin tutmazlığı gitsin! Vücudunun ağırlığı yok olsun!
Arkadaşım, koluma asıl, birlikte inelim. Gönlün savaşa doysun!
Ölümü unut, korkma!
Kendisini koruyan adam, arkadaşını da sağ tutsun!
İnsanlar ölünce kendilerine ad yaparlar!”
İkisi birden yeşil ormana vardılar.
Konuşmaları kesildi, sessiz durdular.