Burhaniye’den Ayvalığa giderken Burhaniye Pelitköy’ün İçmeler sapağında bulunan yatır yeşil renkli, kıbleye değil de denize dönük baş taşıyla hep dikkatimi çeker idi. Google üzerinden araştırdığımda aşağıdaki trajıkomik hikaye ile karşılaştım.
2013 tarihli Sabah gazetesine de konu olan, CAN AKSIN imzalı habere konu olan hikayeyi noktası virgülüne dokunmadan sizelere de aktarayım.
“Ayvalık’a ilk geldiğim yıllarda, rahmetli Ceynur Karagözoğlu, Burhaniye Pelitköy’ün İçmeler sapağında bulunan yatırın gerçek yatır olmadığını, yollar yapılırken, ölen bir işçinin mezarı olduğunu ama halkın orayı yatır olarak sahiplendiğini söylemişti.
Geçenlerde Pelitköy’e taşınan bir arkadaşımla sohbet ederken, “Sen bilmezsin, sizin sapaktaki yatır yol yapımında ölen bir işçinin mezarı, sen de yatır matır sanma” dedim. Dedim ama arkadaşımın cevabı beni çok ama çok şaşırttı. “Sen ne diyorsun. Köylüler gelene geçene, o mezarı kaldırmak için mezara yüklenen greyderin parçalandığını, yatırın buna izin vermediğini anlatıyor” dedi.
Böyle “uhrevi” konular çekici olur. Ben de bu konuşmayı bizim amatör olta balıkçıları ile konuşurken mekana, Ayvalık’ın en eskilerinden Yakup İçten geldi. Konuşmalarımızı duyunca başladı gülmeye. “İşin aslını ben biliyorum, çünkü babam anlattı” dedi. Sonra da 1924 yılında, zeytin zamanı, 12 yaşındayken bu mezar olayına şahit olan babasının olayı nasıl anlattığını söyledi.
Yıl 1924. Babası Yakup Efendi, kendisi 2 yaşındayken vefat eden Ali Kemal henüz 12 yaşındadır ve Karaağaç’ta bir zeytinyağı fabrikasında çıraktır.
Karaağaç’a bir haber gelir; “Pelitköy çatısında (yol ayrımında) iki kişi çatıştı” denir.
Karaağaç’ta, 25 yıl aralıksız muhtarlık yapan muhtar ve ihtiyar heyeti hemen yola çıkar. 1924 yılında yol da, dar bir şosedir. Muhtar ve ihtiyar heyetinin hareket ettiğini gören Karaağaçlılar, çoluk çocuk, cümbür cemaat heyeti takip ederler. Aralarında Ali Kemal de vardır. Olay yerine gelirler. Yerde vurulmuş ve ölmüş biri vardır. Muhtar yanaşır, şöyle bir bakar ve “Yahu bu adam eşkiya Arnavut Osman” der. Muhtar ihtiyar heyeti hemen oracıkta toplantı yaparlar. Toplantı sonrası muhtar bağırır: “Kazın bir çukur, gömün bu P….. gi buraya.”
Çukur kazılırken, sarı bıyıklı, körüklü çizmeli Arnavut Osman’ın, çizmeleri, gocuk ve yeleği, üstünde ne varsa hepsi yağma edilir. Arnavut Osman don gömlek bırakılarak çukura atılır ve üstü toprakla kapatılır. Baş ve ayak taraflarına birer taş konur. Yıllarca öyle kalır.
Ne zaman ki şose yol ihtiyaca cevap vermez ve genişletilmesi gerekir, makineler çalışır ve genişleyen yolda ne mezar kalır ne bir şey. Mezar kalmaz ama, “mezar yapıcılar” hazırdır. Bir gece, genişleyen yolun yine hemen yanına yine bir mezar hazırlanır. Baş ve ayak taraflarına konacak mezar taşları da Gömeç mezarlığından alınarak yerleştirilir.
Amaç, Pelitköy çatısından İçmeler’e bir “kerteriz” oluşturmak. “Mezarın hemen yanından dönün” diyebilmek. Mezar, alelacele hazırlandığı için, yolun kenarına yapılırken kıbleye bile dikkat edilmemiş. Zaten içi boş olan mezarın yüzü kıble yerine denize bakar olmuş. Son olarak çift yol uygulaması sırasında biriketten sağlamlaştırılan mezarın zaman zaman yanındaki ağaçlara da çaput falan bağlayarak “yatır” imajını pekiştirmek istemişler.
Son olarak bir adım daha atarak işi sağlama almaya kalkmışlar. Biriket mezarın üzerini taşlarla kaplamışlar. Baş tarafına bir delik açarak, “mum yakılacak bölüm” oluşturmuşlar. Yakup İçten, babasının bunları anlattığını söylerken, bizim arkadaşlardan biri, “Yahu ben orada kurban bile kestim” demez mi. “
Anadolu toprakları bu ve benzeri bir çok hikayeyi bağrında saklar.
Yıllarca Türbe Diye Ziyaret edilen Marmaris’teki Anıt Mezarın bir Gladyatöre ait olduğu gibi.
Bir başka hikayede buluşmak üzere.
Kaynak (https://www.sabah.com.tr/egeli/2013/03/05/can-aksin-eskinin-eskiyasi-bugun-yatir-oldu)