Bozcaada’da başsız bir Osmanlı Sadrazamı

Buradanara Paylaşımları

Bozcaada Alaybey Camii Haziresinde bulunan sade bir mezar dikkatimi çekmiş idi. Eski yazısıyla, diğerlerinden uzun, kavuklu mezar taşı ile, Osmanlı döneminden kaldığı besbelli idi. İnternette yaptığım araştırma ile mezarın I. Abdulhamit döneminde yaşayan bir sadrazama ait olduğu, ve başsız olarak, sadece gövdesinin bu mezar içinde olduğunu öğrendim. Hikayenin gerisini okuduğum kaynaktan size aktarıyorum.

Paşanın başsız olan gövdesinin bulunduğu mezar – Fazlı Yurtsever

“Bozcaada Alaybey Camii bahçesinde bulunan kallavi başlıklı bir mezar bu yazının konusu oldu. Tarihi küçük cami böyle bir şahide için fazla sade duruyordu. Bu yüzden merakımı celbetti. İncelediğimde de garip bir öykünün son noktası olduğunu öğrendim. Bozcaada’da ki bu garip mezarın ilginç öyküsü, yani “Başsız Bir Osmanlı Sadrazamı”nın hikayesi.

Halil Hamid Paşa, Sultan I. Abdülhamit tarafından büyük umutlarla seçilmiş bir sadrazamdı. Bozcaada’ da, Alaybey Camisi haziresine sadece vücudu gömüldü. Bu akıllı ve çalışkan devlet adamının kafası, İstanbul’a getirilip, ibreti alem için halka teşhir edildikten sonra, Karacaahmet Mezarlığı’na defnedilmişti.

Osmanlı İmparatorluğu’nun 27. padişahı olan I.Abdülhamit, Lale Devri Padişahı III. Ahmet ile Rabia Şermi Sultan’ın oğluydu. Daha 7 yaşındayken annesini kaybetmişti. Osmanlı geleneğine bağlı olarak padişah olana kadar, kafes arkasında yaşamış, İstanbul’u bile görmemişti. Saltanatı oldukça karışık bir döneme rastladı. Tam 10 sadrazam değiştirdi. Kara Vezir  ve bu yazının konusu olan Halil Hamid Paşa dışındaki sadrazamlar, başarısız ve sıradan kimselerdi. Hatta, seçilen yedi sadrazamın, sadece isimlerinde bulunan Mehmet=Muhammed’in uğuruna inanıldığı için bu göreve geldikleri söylenir.

Halil Hamid Paşa, Gürcü asıllıydı. 1736 Yılında Isparta’da doğmuş, tahsil için de İstanbul’a gelmişti. Bab-ı Ali kaleminde çalışmaya başlayıp, burada değişik görevlerde bulundu. Dirayetli, akıllı ve çalışkandı. Silahtar Seyyid Mehmet Efendi’nin (Karavezir) dikkatini çekip, onun tarafından padişaha tanıtıldı. Karavezir’in sadrazamlığı zamanında da, önce Reis-ül Kütap, daha sonra da sadrazam kethüdalığı görevinde bulundu. Karavezir Paşa’nın vefatıyla, sadrazam kethüdalığı görevi sona erdi. Fakat, Padişah I.Abdülhamit’in emriyle bir müddet sonra tekrar görevine geri döndü.

31 Aralık 1782’de, devrin Sadrazamı Yeğen Mehmet Paşa’dan alınan Mühr-ü Humayun, padişah tarafından, yetenekli, çalışkan ve kişilikli bir devlet adamı olan Halil Hamid Paşa’ya verildi. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi adlı eserinde, bu sadarete ait çıkan hatt-ı hümayunun Türkçesini açıklar: “Selefin Yeğen Mehmet Paşa’nın hal ve etvarı memule muvafık zuhur etmediğinden ve senin iki defa kethüdalığında ve riyaset ve saire bulunduğun hidematta mesai-i cemilen nümayan olduğundan mühr-i hümayunımı yed-i istiklaline teslim eyledim.”

Halil Hamid Paşa, 31 Aralık 1782 yılında başladığı sadrazamlık görevini, hiç ara vermeden 31 Mart 1785 yılına kadar 2 sene 3 ay boyunca yaptı. Canla başla çalıştı. İmparatorluk bir çöküntünün içindeydi. Padişah yaşlıydı. Sadrazamdan çok şey bekleniyordu. Aslında yapmak istediği pek çok şey vardı ama ne yazık ki bu çok kolay değildi. Üstelik, devrin Kaptan-ı Deryası yani denizcilik komutanı Cezayirli Hasan Paşa, sadrazamdan pek hoşlanmıyor ve aleyhinde konuşmaktan çekinmiyordu. Cezayirli, padişahın kız kardeşi Esma Sultan vasıtasıyla, I.Abdülhamit’e, Halil Hamid Paşa hakkında, bazı bilgiler sızdırdı. Ve bu, sadrazamın sonu oldu.

Padişah, kız kardeşinden, sadrazamın kendisine karşı iyi olmayan niyetler beslediğini, yaşlılığı ve başarısızlığı nedeniyle I.Abdülhamit’in tahttan indirilerek Şehzade Selim’in (III.Selim) başa getirilmesini planladığını öğrendi. Duydukları karşısında sinirlenen padişah küplere bindi. Ve çok sevdiği sevgili veziri için sonun başlangıcını uygulamaya koyuldu. Hemen Mühr-ü Humayun geri alındı. Mal varlığına el konulup Gelibolu’ya sürüldü. Arkasından gönderilen bir fermanla Cide ve Habeş Valiliği’ne atandığı bildirildi. Bir müddet sonra da hazırlık yapması için Bozcaada’ya gitmesi emredildi. Paşa Bozcaada’ya gitti. Yola çıkmak için izin bekliyordu. Ama izin yerine bu görevden azledilmiş olduğu bidirildi. İstanköy’de yaşamaya mahkum edilmişti. Fakat oraya gidemedi. Çünkü padişahın emriyle, Bozcaada’da, 27 Nisan 1785 yılında, Kara Kethüzade Ali Bey tarafından kafası kesilerek öldürüldü.”

Alıntı: Bilsen Gürer / Turizm Araştırmacısı & Yazar

Yaznın tümünü buradan okuyabilirsiniz.

Araç çubuğuna atla